25 Ağustos 2005

Ahırkapı Feneri 148 yıldır ışıldıyor

Burak AKBULUT - Hürriyet

Ahırkapı Feneri, 148 yıldır verdiği ışıkla İstanbul Boğazı’ndan geçiş yapan gemicilerin rehberi. Fenerde yaşayan fener bakıcısı Ahmet Sarpbaş, günümüzde elektrikle çalışan fenerin, herhangi bir sebeple arıza yapması durumunda, hálá Osmanlı dönemindeki gibi kurmalı sistemle çalıştırılabildiğini söylüyor.
Eminönü, Ahırkapı’da denizden yüksekliği 36 metre, zeminden yüksekliği de 26 metre ve 136 basamaklı olan Ahırkapı Feneri, her 5.5 saniyede yarım saniye ışık veriyor. Gelişen teknoloji ile birlikte elektrik motoruna bağlı olarak çalışan fener, arıza durumunda ağırlık mekanizması ve bir zemberek aracılığıyla hareket edebiliyor. Ahırkapı Feneri’nin bakıcılığını 11 yıldır Ahmet Sarpbaş üstlenmiş durumda. Fener’in artık ne zaman arıza yapacağını tahmin ettiğini söyleyen Sarpbaş, ‘Eskiden her iki buçuk saatte bir kurmak gerekirdi. Ama günümüzde fener elektrik tahriki ile çalışıyor. Akşamları 20.40’da yanıyor, sabaha karşı 06.00 gibi sönüyor. Ancak herhangi bir sebepten dolayı fener çalışmasa bile 1857 yılındaki kurmalı sistemi devreye sokabiliyoruz. Yani, fener ilk günkü işlevini hala koruyor’ diyor.

PUSULA İŞLEVİ GÖRÜYOR
Fenerde ailesiyle birlikte yaşayan Ahmet Sarpbaş, 11 yaşındaki oğlu Altan’ın ve eşi Çiğdem Sarpbaş’ın da artık bu yaşama alıştığını söyleyerek, ‘5 odalı dubleks bir yerde oturuyorum. Ne altımda, ne üstümde yaşayan var’ diyerek gülüyor. Gemicilerin ilk gördükleri eneri rota olarak aldıklarını söyleyen 43 yaşındaki Sarpbaş, ‘Ahırkapı Feneri, 5.5 saniyede bir yanması özelliği ile boğazdaki tek fener. Bu özelliği ile aynı zamanda pusula işlevini görür’ diye konuşuyor. Fenerin tarihçesiTarihi Ahırkapı Feneri, önemli bir deniz kazasından sonra yaptırıldı. Söz konusu kaza, 1755 yılında Mısır’a gitmekte olan bir kalyonun fırtınaya kapılarak Kumkapı’da karaya oturması ile meydana geldi. Olayı öğrenen III. Osman ve Sadrazam Sait Paşa, Kumkapı’ya giderek kurtarma çalışmalarını izledi. Kurtarılan gemicilerden biri, ‘Eğer burada ve surlar üzerinde bir kandil yakılırsa, gemiler ışığı görerek yollarını bulurlar’ dedi. Bunun üzerine III. Osman, bir fener yapılmasını emredince Kaptan-ı Derya Süleyman Paşa bir fener inşa ettirdi. Temelleri o yıllarda atılan Ahırkapı Feneri, bugünkü halini 1857 yılında aldı. Fransız Fenerler İdaresi tarafından yaptırılan Ahırkapı Feneri, hálá eski güzelliğini muhafaza ediyor.

07 Ağustos 2005

Prof.Dr. EYİDOĞAN'DAN:

ORTAYLI YAZISININ HATIRLATTIKLARI

Prof.Dr. Haluk Eyidoğan

Sayın İlber ORTAYLI nın 7 Ağustos 2005 tarihli Milliyet gazetesinde yayınlanan 'Eminönü İlçesine sahip çıkalım' başlıklı makalesindeki önemli teşhisler' ve 'cesur öneriler' için çok sağolsun. Ellerine sağlık.

Bu tarihi yarımada parçasını kurtarmanın birinci ve köktenci yolu Sayın Ortaylı'nın belirttiği gibi 'abuk sabuk yapıları yıkmak' olacaktır. Bu yoz yapıları saptamak çok kolaydır ve zaten bunların büyük bir bölümünün depreme hazırlık çalışmaları kapsamındaki yeniden planlama ve kentsel dönüşüm çerçevesinde yıkılması gündeme gelecektir.

Teşhislerden önemli bir tanesi de bu bölgenin yerli halkının buradan kaçmış olmasıdır. Maalesef eğitim ve kültür merkezi olarak planlanması gereken bir yer imalathane ve iş merkezleri ile doldurulmaya başlayınca gelinen nokta böyle olmuştur ve bu devam etmektedir. İstatistikler bunu ortaya koyuyor. İstanbul'un kültür düzeyi yüksek, geliri iyi erkanı bu bölgeye yerleşmek için gelebilse, imalathaneler ve iş yerleri de başka bir yerlere gitse bu sorun çözülme startı alabilir. İstanbul Üniversitesi'nin bir çok fakültesini Avcılara taşıdılar. Allahtan binaları duruyor. Perşembe pazarı için Perpa, bir sürü iş için İkitelli Sanayi sitesi kuruldu ama hala işyerleri Eminönü'nde. Karaköy-Kasımpaşa arası sahilin bugün ne halde olduğunu düşünsenize. Akşam orada oturup manzarayı seyredecek bir mekan kaldı mı? Eminönü meydanınındaki motor iskelesinden Eski Ticaret Odası (şimdiki İstanbul Ticaret Üniversitesi) arasındaki mezbelelik ne? Tarihi yarımadayı moloz ve çöplerden kurtarmak zamanı geldi geçiyor. Bulunduğu mekana aidiyet hissiyatı olmayan bir insandan o mekana ne katkı beklersiniz. 'Ben buradan gelir geçerim, geçerken de götürürüm' anlayışının sonuçları bunlar. Bu tarihi yarımadada Üniversite, Otel, Turistik işyerleri ve diğer kültürel faaliyet erbabı için mekanlar dışında diğer faaliyet alanları giderek kısıtlanırsa ve o meslek erbabının burada konutlanması sağlanırsa sanırım önemli mesafe alırız. Sayın Ortaylı'nın 'Yerin üstündeki Osmanli-Bizans eserleri kadar yerin alti da onlarla doludur' teşhisi üzerinde önemle durulması gereken bir konudur. Bunların araştırılması ve ortaya çıkarılması için şu anda üstünde olan bir sürü işe yaramaz yapının kaldırılması gerekiyor. Çok zor bir iş. Ama o zoru başarmadan tarihi hüviyeti sergileyemezsiniz. Sergileyemediğiniz tarihi eserlere de kimse gelmez. Yeraltındaki eserlerinin ortaya çıkarılması için arkeologlara ve jeofizikçilere epey iş düşecek. Günümüzde yüksek ayrımlama niteliğine sahip cihazlarla yeraltını görüntülemek daha kolay ve hızlı.

Bu konu vesilesiyle bir öneride bulunmak istiyorum. Eminönü platformu tarihi yarımadanın bir bölümü. Fatih, Haliç kıyıları ve Pera da bu platformun içine alınabilse ve 'Tarihi Yarımada Platformu'na dönüşse acaba nasıl olur. Bir öneri....

İLBER ORTAYLI YAZIYOR: EMİNÖNÜ

Eminönü ilçesine sahip çıkalım.


İlber ORTAYLI

Eminönü ilçesini ayağa kaldırmak için gerekirse özel kanun çıkartmalıyız. Yapılan abuk sabuk binaları en kısa zamanda buldozerle temizlemek zorundayız. Eğer bu imar hamlesini yapmazsak, torunlarımız bunu bizimle alay ederek yapacak...

İstanbul'un merkez ilçesidir. Türkiye'nin ve imparatorluklar İstanbul'unun merkezi bugünkü Eminönü ilçesinin sınırları içerisinde kalır. Byzantion aşağı yukarı Sarayburnu ve Topkapı mıntıkasını kapsardı. Büyük Konstantin'in kurduğu şehir ise bugünkü Eminönü bölgesi yani Sarayburnu, bugünkü Haseki ekseni arasında yer alırdı. Konstantin surlarının bu bölgeden geçtiği anlaşılıyor. İstanbul ancak kuruluşundan bir asır sonra İmparator Theodosyus tarafından bugünkü surlarla genişletilmiştir.

Eminönü hiç kuşkusuz dünya başkentinin 1500 yıllık yüksek düzeydeki mimari mirasını yer üstünde ve yeraltında barındırır. Dünyada altıncı asırda inşa edilen Ayasofya'dan daha büyük mabet ve bina yoktu ve on altıncı asırdan itibaren gene bu bölgede dünyaya parmak ısırtan diğer cami ve abideler yapıldı. Yerin üstündeki Osmanlı-Bizans eserleri kadar yerin altı da onlarla doludur. Ortadan kaybolan kaç hamamın, medresenin, kaç mezarlığın ve çeşmenin kalıntıları yerin altındadır. Bildiğimizden çok bilmediğimiz var ve her hoyrat hafriyat ve kazıda bunların birçoğu harap olmaktadır. Eminönü ilçesi yeni belediye başkanı Nevzat Er tarafından yaptırılan birtakım anket ve sayımlarla durum daha iyi anlaşılıyor. Bir kere bu bölge Türkiye'nin en hızlı fakirleşen ve nüfus kaybeden ilçesidir. 2000 yılında hane sayısı 7 bin 577 iken -ki bu sayımı Devlet İstatistik Enstitüsü yapmıştır- Eminönü Belediyesi'nin 2003 yılında yaptırdığı araştırmalarda hane sayısının 6 bin 400'e, bir yıl sonra 2004'te 6 bin 2'ye düştüğü görülmüştür. Gerçek anlamda konutlaşmak ve orta sınıfa açılmak gerekiyor. Eminönü nüfusunun çoğunluğu gündüzcüdür. Burada geceleyenler fakirdir. Nitekim 25 bin 68 kişilik gececilerin içinde yüzde 55'i erkek, yüzde 45'i kadındır. Bu bekar nüfusun yaşadığı tipik bir çöküntü havzası havasını vermektedir. 24 yaşın altındaki nüfus yarıdan çoktur. Genel nüfusunun yüzde 20'si okuma yazma bilmeyen Eminönü sakinleri Türkiye cehalet ortalamasının da hayli üstünde bir oran sergilemektedir. Daha korkuncu, bu nüfusun yüzde 33'ünün devamlı bir işi varken yüzde 67'si işsizdir. Ancak, süratle değişen nüfusun kökeni ilk başta Orta Anadolu bölgesiyken, 2004 anketinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu ağırlık kazanmıştır. Çalışan nüfusun yüzde 70'e yakını düşük gelir grubu içindedir. Kazandığının yarısını yiyeceğe, öbür yarısını sefil ve konforsuz konutlara kira olarak vermektedir. Burada İstanbul doğumlular çoğu genç olmak üzere yüzde 7,5 oranındadır. Hülasa bu nüfusun ne yaşadığı hayat, ne refahı ne de eğitimi itibarıyla Eminönü'yü sevmesi, benimsemesi mümkündür. İmparatorluklar devrinde en seçkin nüfusun yaşadığı, daha 20'nci yüzyıl ortasında bile Fuad Köprülü (Akbıyık'ta), Kâzım İsmail Gürkan (bugün ismini taşıyan Yerebatan civarındaki caddede) gibi ünlü profesörlerin yaşadığı Eminönü ilçesi, artık seçkin İstanbulluların ancak nostaljik turlarla ara sıra uğradığı yerdir.Eminönü ilçesi, bizim Armada Oteli'nin yöneticisi dostumuz Mehmet Tansuğ'un kullandığı bir deyimle "Başını yastığa burada koymayan" nüfusun bölgesidir. Satın alınıp sözde restore edilen harabelerin çoğu oteldir. Bu otellerin de kaçta kaçı gerçekten bu sanatı hakkıyla yerine getirir, ne kadarı kısa ömürde ortalama turistten para kazanır tartışılacak konudur. Eminönü eski sahafların bile önemini ve hizmet öncülüğünü kaybettiği ve ancak bazı yayınevlerinin bulunduğu, okulların ise tercih etmediği bir bölgedir. Konut bölgesinin gelişme göstermesini engelleyecek unsurların başında imalat sektörünün burada bulunması gelir. Bu kadar izbe imalathane ve depo ile Eminönü'nün cazip bir bölge olması mümkün değildir. Bizim neslin hayatı içinde İstanbul'un "İstanbulca konuşan halkı" buradan kaçmıştır. Gelenler eğitimsiz bekar işçiler kalabalığı ve onların sığındığı bir alay garip imalathane ve depodur. Şimdi bir butik oteller kalabalığı bunların yerini almak için didiniyor. Bunlar öbürüne tercih edilse de buraya ne nezafet ne de nezaket ve zarafet getirecekleri şüphelidir. Konuta açılmayan Eminönü bölgesi bu haliyle ancak yakın gelecekte suçluluğa açılabilir. Gerçek anlamda konutlaşmanın, orta sınıfa açılmasının birtakım tedbirlerle teşviki ve temini gerekir. Muhteşem eserler insanlığın dikkatini bu bölgeye çekiyor.

Niçin Eminönü diyoruz? Çünkü Eminönü ne halt edersek edelim elan "1500 yıllık başkentim" diye bağırıyor. Beşer tarihinin iftiharı olan bu kadar eser ve cesim olanların yanında küçük ama muhteşem olanları bu bölgeye bütün insanlığın dikkatini çekiyor. Eğer UNESCO'dan, şuradan buradan birtakım adamlara "Sizi dünya mirası listesinden çıkartırız ha!" gibisinden sinir bozucu laflar ettirmek istemiyorsak, aklımızı başımıza toplamalıyız. Bir kere Türkiye müzelerinin yüzde 70 gelirini getiren Ayasofya ve Topkapı gibi devasa miras buradadır. Onların yanıbaşındaki Arkeoloji Müzesi geliri itibarıyla onlarla baş edemese de zenginlik ve önem bakımından Türkiye'nin çağdaş kültürünün ve arkeoloji ilminin yüz akıdır. Bir de Sultanahmet'teki Türk İslam Eserleri Müzesi gibi zenginliği sayalım. Bu müzeler adası ve etraftaki tarihi sarnıçlar Osmanlı su terazileri, Valens gibi Roma su kemerleri, küçük kiliseler, pandantif gibi camiler her biri mücevher gibi olan 100'e yakın türbe, selatin camileri yanında Sokollu ve Rüstem Paşa gibi mutantan veziri azam camileri bu bölgenin hem ulusal iftihar vesilesi hem de uluslararası önemde bir yer olmasına nedendir. Eminönü nüfusuna dikkat etmek zorundayız. İcabında idaresi için hususi kanun çıkartmak zorundayız. Bütçesini belediye bütçeleri ve gelirleri sistemi içinde düşünmeliyiz. Asayişine ve imar kurallarına istisnai kurumlarla müdahale etmek zorundayız. En başta üniversite olmak üzere devletin ve ardından özel şahısların buraya abuk sabuk binalar yapmasına izin veremeyiz. Yapılan yanlışları en kısa zamanda buldozer marifetiyle temizlemek zorundayız. Bu İstanbul için ikinci bir imar hamlesi demektir ama yapmalıyız. Biz yapamazsak evlatlarımız ve torunlarımız bizlerle alay ederek yapacak. En çok dikkat edilmesi gereken bu bölgede 19'uncu asır devletinin fizik yapılarla somutlaştığını bilmeliyiz ve o eski nezaret binalarını tekrar akıllıca restore edip kullanmayı düşünmeliyiz. Sultanahmet Meydanı'ndaki çirkin adliye binasını -ki maalesef dahi mimarımız Sedad Hakkı bey tarafından yapılmıştır- ve bir gudubet yapı olan büyükşehir belediye binasını hâk ile yeksan yani yerle bir etmenin yollarını düşünmeliyiz. Bazen çirkinliği yıkmak, güzelliğe ve doğruluğa hizmetin en iyi yoludur.
Kaynak: Milliyet PAZAR, 7 Ağustos 2005

10 Temmuz 2005

Restorasyon kavgası bitmez!

KAYNAK: 10/07/2005 - RADİKAL
Belediye, çökme tehlikesine karşı onarılan Küçük Ayasofya'ya yönelik eleştirilere katılmıyor.
Belediye, üç yılda restore ettiği Küçük Ayasofya Camii'ni bu yıl ibadete açıyor. Ancak uzmanlar çok öfkeli: 3 yılda inceleme bile yapılamaz. Bu bir tarih skandalı


SELİM EFE ERDEM İSTANBUL - Çökme tehlikesine karşı, belediyenin üç yıl önce restorasyonuna başladığı Küçük Ayasofya Camii, bu yıl ibadete açılıyor. 'Bu sürede, değil restorasyon inceleme bile yapılamaz' diyen bilim adamlarına göre, caminin bir an önce ibadete açılması için restorasyon aceleye getirildi, uluslararası kuruluşlardan sağlanan finans ve bilgi yardımı da, 'Kilise veya müzeye çevrilmesi istenir' korkusuyla reddedildi. Restorasyon sorumlusu mimar Mehmet Alper, 'Bilimsel kurallara uyulmuyor' diyerek istifa ederken, valilik inceleme başlattı.

Uluslararası kuruluş uyardı

Küçük Ayasofya Camii, Uluslararası Mimari Miras Strüktürü Analiz ve Restorasyon Komitesi'nin 2001'de hazırladığı raporda geçici önlemlerle ana kubbenin herhangi bir kısmi çöküşü önleyecek şekilde desteklenmesi, kubbe dış tarafına geçici gergi elemanları yerleştirilmesi ve içeriye kurulacak bir iskeleyle çatlakların yakından izlenmesini istemesiyle gündeme geldi. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün restorasyonu İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) devretmesinin ardından 2001'de 3.5 trilyon liraya ihaleyi alan Abide İnşaat Şirketi, restorasyon için Mehmet Alper Mimarlık Ofisi'yle anlaştı.

Sorumlu istifa etti

Proje danışmanları Prof. Uğur Tanyeli ve Aykut Köksal'ın, restorasyona ilişkin eleştirileri ve İBB'nin iddialara tepki göstermesi tartışmayı büyüttü. 2002' de başlayan restorasyon projesini üstlenen mimar Mehmet Alper, projedeki zaman sınırlaması, zemin ve sondaj uygulamalarına tepki göstererek istifa etti.
Eleştiriler üzerine harekete geçen valilik, İstanbul 1 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun inceleme sonuçlarını bekliyor. İstanbul Vali Yardımcısı Cumhur Güven Taşbaşı, camide tahribat olduğu belirlenirse sorumlular hakkında gerekenin yapılacağını söyledi. Kurul üyesi İhsan Sarı da, "Zemin güçlendirilmesi için 350 kazık çakılarak işin yarısı tamamlanmışken, işin durdurulması talebini hangi bilimsel temele dayandırabilirsiniz. Yanlış bir iş yaparak binaya zarar verilmişse, olayı mahkemeye sevk ederiz" dedi.

Tartışmanın tarafları, şunları anlattı:
Restoratör mimar Mehmet Alper: En az beş yıllık süre istedim, iki yıl verdiler. Camiye dönüştürüldükten sonra 16. yüzyılda toprakla doldurulan zemine indik, tamamen mermer olan orijinal döşemeleri ve süslemeleri bulduk. Yeni proje hazırlanana kadar çalışmanın durdurulmasını istedim. Kabul edilmeyince bilimsel ahlaka ters düştüğü için projeden ayrıldım.

YTÜ öğretim üyesi Doç. Dr. Berrin Alper: Herkesin, Küçük Ayasofya'nın arkeolojik bir alana, namaz kılınamayacak bir alana dönüşecek endişesi vardı. Burası 1500 yılından beri cami olarak kullanılıyor, tabii öyle kalacak. Ancak, bulduğumuz orijinal zeminin üstünü camla kapatıp, özgün Bizans dönemini de sergileyelim istedik. Uluslararası standartlar bunu gerektiriyordu. Avrupa'da bir binada, eski Yunan, Roma, Ortaçağ ve Rönesans dönemlerini bir arada görebiliyorsunuz. Küçük Ayasofya'nın, Ayasofya gibi müzeye dönüşmesi kolay değil, Anayasa değişikliği gerekiyor. Bunu tüm yetkililere anlattık, ama o korkuyu aşamadık.

YTÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Görün Arun: Küçük Ayasofya'nın kurtarılması için 11 yıl çalmadığım kapı kalmadı. 2002'de, 'kurtarılması gereken yapılar' arasında yer alınca restorasyonu için Dünya Anıtlar Merkezi'nden 5 milyon dolarlık kaynak bulduk. Bu duyulunca, daha önce zemin etüdüne bile yanaşmayan belediye, restorasyona aday oldu. Vakıflar da belediyeyi seçti. 'Yabancı kaynak kullanırsak, burayı kiliseye çevirirler, müze olmasını isterler' şüphesini aşamadık. 5 milyon dolarlık yardım da kullanılamadı. Camide 11 yıllık incelemeyle 18 klasörlük veri topladık. Bu araştırmayı kullanmadıkları gibi kendileri de yapmadı, çünkü uzun yıllar gerekiyordu.

YTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Uğur Tanyeli: Bu yapının 1500 yıl nasıl ayakta kaldığı 150 yıldır çeşitli hipotezlerin konusuydu. Restorasyonda bu soruları yanıtlayacak tüm veriler yok edildi. Restorasyon İtalya'da yapılıyor olsaydı, şu anda hiçbir işleme başlanmamış, araştırmaların da dörtte birine bile gelinmemiş olurdu. Yapıyı pırıl pırıl yapıyorlar, böyle bir restorasyon olmaz.

İTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Feridun Çılı: Çakılan kazıklar için 'camiyi gerçekten taşır mı' diye yapılan bir hesap yok. 15 asırlık çatlaklar açılmış. 1500 yıllık çatlağı onarmazsınız, çünkü o belki de yapıyı dengede tutarak yıkılmamasını sağlıyordur.
O çatlağı doldurursanız, oluşmuş dengesini bozar ve yapının hiç beklemediğiniz başka bir noktasında çatlağa neden olabilirsiniz. Çatlakların gelişimi yıllara göre izlenmeliydi. Binayla ilgili o kadar az bilgi var ki. Bu bir skandal.

Mimarlar Odası Genel Başkanı Oktay Ekinci: Türkiye'deki mevcut teknikler bu restorasyon için yetersiz. İtalyanların gelişmiş kimsayal maddeyle örme teknikleri uygulanmalı. Demiryolunun yarattığı sarsıntı da düşünülmeli. Dünyadaki uzman firmaların da davet edildiği uluslararası bir ihaleye çıkılmalı. Restorasyon, uluslararası kuruluşlar ve üniversitelerimizin gözetiminde gerekleştirilmeli.

'Tarihle hesaplaşma bitsin'

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Başkanı Eyüp Muhçu: Kendinden sonraki mimari yapıya kaynak olmuş Küçük Ayasofya için uzman Bizans, jeofizik, inşaat mühendisi, mimar, sanat tarihçisi ve arkeologlar bir arada çalışmalıydı. Artık hiçbir cami kilise, hiçbir kilise de cami yapılmasın. Yapılar, tarihle hesaplaşmanın aracı olarak kullanılmasın.

Türkiye Anıt Çevre ve Turizm Değerlerini Koruma Vakfı Başkanı Sinan Genim: Projeye başlamadan her alanda uzman isimler bir araya gelmeliydi. Patrikhane, işin hoş olmadığını, mezarların tahrip edildiğini söyledi.
İBB Fen İşleri Daire Başkanı Yunus Balta: Küçük Ayasofya Camii'nin restorasyonunda bugüne kadar örneği görülmemiş bir bilimsel çalışma yaptık. Müze ve kilise tartışmalarını hiç duymadık. Restorasyon için öz kaynaklarımızı kullanıyoruz. Restorasyonu Anıtlar Kurulu'nun denetiminde yapıyoruz. Bir çiviyi bile onlardan izinsiz çakamayız. İğneyle kuyu kazar gibi çalışıyoruz. Restorasyon yıl sonuna kadar biter ve yeniden ibadete açarız.


01 Temmuz 2005

Tan Oral'ın 28 Haziran 2005 tarihli Cumhuriyet'te yayınlanan karikatürü (çizerin izniyle!)...

27 Haziran 2005


Toplantıdan ilk resimler

Irak Dünya Mahkemesi Vicdan Jürisi 27 Haziran Pazartesi günü (bugün) kararını açıklıyor...

“Irak Dünya Mahkemesi İstanbul” Oturumu Açık Radyo’dan (94.9) Canlı Yayınlanıyor...

27 Haziran Pazartesi günü (bugün) Irak Dünya Mahkemesi Vicdan Jürisi, nihai kararını Armada Oteli’nde açıklayacak. Basın açıklaması Açık Radyo’dan (şu anda) canlı olarak iletiliyor.

Mahkeme oturumlarının ses kayıtları 28 Haziran Salı gününden itibaren hafta içi hergün Açık Gazete programı ve sonrasında bölümler halinde yayınlanacak...

Açılış Töreni
İddia Heyeti ve Tanıklar Listesi
Irak Dünya Mahkemesi Nihai Oturumu

Irak Dünya Mahkemesi İstanbul
Tel: 0212 244 73 70
http://www.istanbul.worldtribunal.org/ (tr), http://www.worldtribunal.org/ (eng)



KARAR AÇIKLANDI

Jüri kararını indirmek için lütfen buraya tıklayın
Jüri kararı ile ilgili basın açıklaması için lütfen buraya tıklayın

16 Haziran 2005

İSTANBUL’DA BULUŞAN “KENTLER ÇOCUKLARINDIR”
PROJESİNİN “KÜLTÜR ELÇİSİ” 105 ÇOCUK BU SABAH
EMİNÖNÜ SİVİL GİRİŞİMİ’NİN “YÜRÜYÜŞ YOLLARI”NDAYDI...

ÇEKÜL
(Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma) Vakfı’nın, UNESCO’yla işbirliği içinde yürüttüğü “Kentler Çocuklarındır” projesi kapsamında 105 “Kültür Elçisi” çocuk bu hafta başında İstanbul’da buluştu. Önceki gün, Kabataş Lisesi’nde birbirlerine bir sunum yaparak bölgelerini tanıtan çocuklar, bugün tarihi yarımadayı gezecekler. Öğrenciler, bu sabah (16 Haziran Perşembe, 8.30’den 9.30’a kadar) kahvaltılarını, Eminönü Sivil Girişimi’nin konuğu olarak Ayasofya Müzesi’nin bahçesinde yaptılar. Bu sırada Eminönü Sivil Girişimi üyeleri, çocuklara “Tarihi Yarımada Eminönü Yürüyüş Yolları Projesi”ni anlatıp, Murat ve Can Belge’nin yürüyerek görülmesini önerdiği yerlerin kısa öyküsünü ve bu önerilere göre belirlenen yolların haritasını da içeren broşürden armağan etti. Çocuklar kısa bir Sultanahmet turundan sonra Topkapı Sarayına gidecekler.

ÇEKÜL’ün “7 Bölge 7 Kent” projesinin alt programlarından biri olarak hayata geçirilen “Kentler Çocuklarındır” projesi çerçevesinde Akseki, Birgi, Mudanya, Midyat, Kastamonu, Kemaliye ve Talas kentlerinden gelen 105 çocuk, yörelerindeki üniversitelerin de katkılarıyla; “Kültür Elçisi” başlıklı özel bir eğitim programından geçirildi. Çocukların yaşadıkları çevreyle olan bağlarını kuvvetlendirerek, kentlilik bilinci oluşturmayı hedefleyen, kültür mirasını korumak için önce onu “bilme”, “benimseme” ve “sevme”yi öğreten çalışma; kentin kültürel mirasını tanıtarak çocuklarda kültürel kimlik duygusunu geliştirmeyi de amaçlıyor.

“Kentler Çocuklarındır” projesi kapsamında 13-17 Haziran tarihleri arasında yapılan “İstanbul Buluşması” ile 7 ayrı kentten, değişik yerel kültürlerden gelen 105 öğrencinin bir araya getirilmesi, kentlilik ve kültürel miras bilinci konusunda öğrenilenlerin ve yapılan etkinliklerin paylaşılması, çocukların bir anda tüm Anadolu kültürü hakkında fikir sahibi olmasına da yardımcı oluyor. İstanbullu “Kültür Karıncaları”nın da konuk olduğu Kabataş Lisesi’ndeki tanıtım programından sonra ortaklaşa bir de “İstanbul Bildirgesi” yazan çocukların verdiği mesajlar içinde, “Milli Eğitim Bakanı’ndan ‘Kentler Çocuklarındır’ projesi ve kültürel eğitim programının tüm ilköğretim okullarında ders olarak okutulması isteği” de bulunuyor.

Aşağıda bu sabahki etkinlikten görüntüler (resimlerin yüksek çözünürlükteki boyutlarını kullanmak için, üzerlerine tıklanması yeterli olup, farklı görüntüler için şu e-posta adresine yazılabilir):


"Kültür Elçileri" Ayasofya'nın bahçesinde toplanmış. Kasım Zoto megafonla Eminönü Sivil Girişimi'nin "Yürüyüş Yolları" projesini anlatıyor...


Çocuklar o sırada dağıtılan Güzergah Haritasını dikkatle inceliyorlar...


"Kentler Çocuklarındır" projesinin kültür elçilerinden bazıları, kendi kentleri için de böyle bir çalışma yapmak istediklerini belirtiyor...


2 Kültür Elçisi kız öğrenci, Zoto'ya kendi projelerinin özetini içeren "Kırmızı Ceket" kitabından armağan ediyorlar...


Sonra kahvaltıya geçiliyor...


Bugün Sarı Güzergah'taki Ayasofya ve Topkapı Sarayı turlarını yapacak olan çocuklar, yürümeye başlamadan önce, Ayasofya önünde bir hatıra fotoğrafı çektiriyorlar...


09 Haziran 2005

105 “KÜLTÜR ELÇİSİ” ÇOCUK İSTANBUL’DA BULUŞUYOR...

ÇEKÜL Vakfı'nın UNESCO’nun işbirliğiyle yürüttüğü 'Kentler Çocuklarındır' projesi kapsamında 105 'Kültür Elçisi' çocuk 13-17 Haziran 2005 tarihleri arasında İstanbul’da buluşacak. '7 Bölge 7 Kent' projesinin alt programlarından biri olarak hayata geçirilen 'Kentler Çocuklarındır' projesi çerçevesinde Akseki, Birgi, Mudanya, Midyat, Kastamonu, Kemaliye ve Talas kentlerinden seçilen 105 çocuk, 'Kültür Elçisi' olarak yetiştirildi. Çocukların yaşadıkları çevreyle olan bağlarını kuvvetlendirerek, kentlilik bilinci ve 'farkındalık' oluşturmayı hedefleyen çalışma, kentin kültürel mirasını tanıtarak çocuklarda kültürel kimlik duygusunu geliştirmeyi de amaçlıyor.

Destek Gönüllülerden

Projenin aşamaları hayata geçirilirken, ÇEKÜL Vakfı, gönüllülerinden ve üniversitelerin sanat bölümü öğrencilerinden büyük destek gördü. Üniversite öğrencileri ve çocuklar bir araya getirilerek kaynaşma ve çocukların restorasyon, mimari ve görsel sanatlar gibi koruma çalışmaları alanlarında bilgi sahibi olmaları sağlandı. Yaşadıkları kentlerin çocuklara ayrıntılı bir biçimde tanıtıldığı projeyle, bu sayede çocukların çevreleriyle kurdukları bağın güçlendirilmesine çalışıldı. Geziler boyunca çocukların günlük tutması sağlanarak izlenimleri alındı. Eğitim sürecinin sonunda çocukların gördükleri yerlerle ilgili yaptıkları el işi çalışmaları sergilendi.

“İstanbul’u görmek hayallerimi yaşamak demek

Bu eğitim sonunda “Kültür Elçisi” olarak sertifika alan 105 öğrenci 13-17 Haziran tarihleri arasında İstanbul’da buluşacak. Mardin’in Midyat ilçesi 'Kültür Elçi'lerinden 13 yaşındaki Yiğit Erdem hiç gelmediği İstanbul’la ilgili duygularını şöyle dile getiriyor:

“İstanbul’a hiç gelmedim. Hep televizyonlardan, kitaplardan gördüm. Önce tarihi mekanları gezmek isterim. Mimar Sinan’ın eserlerini, Eyüp Sultan, Dolmabahçe Sarayı’nı, Feshane’yi, Galata Kulesi’ni, Kız Kulesi’ni, Yedikule Zindanları’nı ve tabii ki Miniatürk’ü… Doğanın güzelliklerini, Sarayburnu’nu, Gülhane’yi, Beyoğlu’nu… Türkiye’nin en büyük üniversitelerinin bulunduğu bu şehirde Marmara, Mimar Sinan ve Boğaziçi Üniversitesi’ni görmek hayallerimi yerinde yaşamak olur benim için!”

Talas “Kültür Elçileri”nden Volkan Kaya ise kendisinde gördüğü değişikliği mektubunda şöyle anlatmış:

“Eğitimden önce ‘ne eski bina, keşke yıksalar’ dediğim Talas evinin şimdi ne kadar değerli olduğunu biliyorum. Ve o evi korumam gerektiğini de biliyorum. İyi ki ÇEKÜL’e katılmışım...”

Bu 105 Kültür Elçisi çocuk, 17 Haziran Perşembe günü Eminönü Sivil Girişimi'nin konuğu olarak "Yürüyüş Güzergahları"ndan geçerek Tarihi Yarımada'ya gelecek...


Midyat'takilerden bir grup...

27 Mayıs 2005

Bugünkü Hürriyet'ten:

Eminönü Belediyesi ile Eminönü Sivil Toplum Girişimi’nin hazırladığı, Murat Belge ve Can Belge’nin metinlerini yazdığı Tarihi Yarımada Yürüyüş Parkurları rehberi, İstanbullulara tarihi yarımada tarihini öğretmeyi ve kentte yaşayanları bilinçlendirmeyi amaçlıyor. Her biri yaklaşık 2 saatlik yürüyüşleri kapsayan dört parkur var içinde.
Rehberde, Sultanahmet odaklı dört parkur var. Dört parkurdan üçü Sultanahmet Meydanı’ndaki Milion Taşı’nı başlangıç noktası alıyor. Bugün orijinal halinden küçük bir parçası ayakta kalan Milion Taşı, Bizans döneminde dünyanın merkezi kabul ediliyordu.

MILION TAŞI - HİDAYET CAMİİ
En uzun mesafeyi Milion-Hidayet Camii parkurunda katediyor, iki buçuk ile üç buçuk saat arasında yürüyorsunuz. Ayasofya’dan başlayıp, Soğukçeşme Sokağı’ndan geçip, Sirkeci Garı’nda noktalanan bu parkur oldukça keyifli. Sonunda denizle buluşup, çay keyfi yapabilirsiniz. Sultanahmet Meydanı’nda Milion Taşı’ndan yürümeye başlıyor, Ayasofya’nın yanından ilerleyip, Topkapı Sarayı’na gelmeden, sağa, Soğukçeşme Sokağı’na dönüyorsunuz. Burada restore edilmiş tarihi evlerin arasında, Çelik Gülersoy’un İstanbul Kitaplığı’nı, Fahri Korütürk’ün doğduğu evi görmeniz tavsiye ediliyor. İlk sola döndüğünüzde Caferağa Medresesi’ne geliyorsunuz. Mimar Sinan’ın inşa ettiği yapı, el sanatları atölyesi olarak hizmet veriyor. Medresenin bahçesindeki kahvede bir şeyler içebilir, atölyelerde yapılan işleri satın alabilirsiniz. . Gülhane Parkı duvarına bitişik olan Alay Köşkü’ne yöneliyoruz. Parkın duvarından, tramvayın geçtiği caddeye doğru çıkıntı yapan bu köşkte, Evliya Çelebi’ye göre padişah, esnaf alaylarının geçişini seyredermiş. Babıali yokuşunun alt tarafında şehrin fazla bilinmeyen yapılarından Beşirağa Medresesi ve Camii var. Lale Devri sonrasında yapılmış, çok zarif birkaç binadan oluşuyor. Medrese, tekke ve kütüphaneyi gezebilirsiniz. Daha fazla yukarı çıkmayıp sahile, 1890’da Alman mimar Tachmund tarafından inşa edilen Sirkeci Garı’na gidiyoruz. Gar lokantası, manzarası ve yemekleri ile ünlü. Yemek için Adalar İskelesi’nin ilerisinde bulunan Sepetçiler Kasrı’nı da tercih edebilirsiniz. Turun son durağı olan Hidayet Camii, Kadıköy vapur iskelesinin tam karşısında. Yorulmadıysanız, Mısır Çarşısı’nda alışveriş yapabilir, Yeni Camii’nin yakınındaki Hamdi’nin ünlü kebaplarından yiyebilirsiniz.

DİVANYOLU PARKURU
Bugün Divanyolu dediğimiz cadde, Roma İmaparatoru Büyük Constantin’in kurduğu şehrin ana caddesiydi. Eminönü’nden Aksaray’a uzanan tramvay yolunun da bulunduğu caddede, şimdi Türk Edebiyat Vakfı olan Kalfa Sibyan Mektebi, 2. Beyazıt zamanında yapılan Firuzağa Camii ve Park Hamamı var. Pier Loti Otel’in köşesinden sağa sapıyoruz. Eminönü Belediye binası olan eski konservatuvara geliyoruz. Binanın içinde 5. yüzyıldan kalma bir sarnıç var. Girip, bu sarnıcı görebilirsiniz. Divanyolu Caddesi üzerindek Basın Müzesi, 16. yüzyılda Mimar Sinan’ın yaptığı Çemberlitaş Hamamı, karşı sırada Köprülü Külliyesi, Çemberlitaş Sütunu, Atik Ali Paşa Camii ve Koca Sinan Paşa Camii ile Külliyesi parkurdaki diğer duraklar. Külliye içindeki mezar taşları incelemeye değer. Bu parkurda, birbirine yakın zamanlarda yapılmış çok sayıda külliye görebilirsiniz. Medrese odalarında turistlere yönelik halılar satılıyor. Divanyolu parkurunun sonu, Beyazıt Sahaflar Çarşısı’na çıkıyor.

SULTANAHMET MEYDANI
Bu parkur, kentin turistik açıdan en ünlü bölgelerini kapsıyor ve fazlaca bir sürprizi yok. Binlerce yıl öncesinde, şehrin merkezi olarak kullanılan Hipodrom meydanından yola çıkıyorsunuz. Ayasofya, Yerebatan Sarnıcı, Burmalı Sütun ve Alman Çeşmesi’yle ilgili bilinmeyenleri öğreniyor, Türk İslam Eserleri Müzesi ve İbrahim Paşa Sarayı’nı geziyorsunuz.

KAPALIÇARŞI-ÇEMBERLİTAŞ
İşte hanlar, hamamlar, tarihi kapılarla dolu güzergahımız. Alışveriş meraklıları için de birebir. Pazar günü Kapalıçarşı’nın kapalı olduğunu unutmayın. Parkura başlar başlamaz uğrayabileceğiniz, iki gizli lezzet adresi vereceğiz size. Molla Fenari Sokak’taki Aslan Lokantası’nda geleneksel Türk yemeklerini tadabilir, soldan devam ettiğinizde karşınıza çıkan 58 numaradaki isimsiz restoranda enfes yemekler yiyebiliriniz. İsmi belli olmayan Rum bir mimarın yaptığı Nur-u Osmaniye Camii, 1700’lerde inşa edilen Sofcu Han, Yağcı Han, Şeref Han, Çuhacı Han’ı gezebilir, sonra da kendinizi Kapalıçarşı’ya bırakabilirsiniz. İçinde 4 bin 399 dükkan, 2 bin 195 oda, bir cami, 10 mescid, bir hamam, 19 çeşme, 8 kuyu, 24 han ve bir türbe bulunan 47 bin metrekarelik Kapalıçarşı’yı gezmek bütün gün sürebilir aslında. Cevahir Bedesteni’ndeki Bizans Kartalı kabartmasına dikkat edin. Kapalıçarşı’nın en eski iki yapısı Sandal ve Cevahir bedestenlerinin farkına varacaksınız bu gezide.

NE YENİR?
Kapalıçarşı’daki Aslan ve Subaşı lokantalarında, Mısır Çarşısı’ndaki Pandeli ile Sirkeci Konyalı’da tencere yemekleri, Hamdi’de kebap yiyebilirsiniz. Sultanahmet Meydanı’na çıkmışken meşhur köftelerinden yememek olmaz. Sirkeci’deki Hacı Bekir şekercisi, Hocapaşa’daki Kasap Osman, Filibe Köftecisi, Ahırkapı’da Balıkçı Sabahattin, Laleli’de Koska Helvacısı ve Vefa Bozacısı diğer adresler.

NASIL GİDİLİR?
Yürüyüş parkurlarına en kolay tramvayla ulaşabilirsiniz. Zeytinburnu Metro durağından kalkan tramvay Laleli, Beyazıt, Çemberlitaş, Sultanahmet, Gülhane ve Sirkeci’yi dolaşıyor. Bölgeye, Cankurtaran’dan geçen Halkalı-Sirkeci treni, Sarıyer, Kadıköy ve Üsküdar’dan kalkan deniz otobüsleri, şehir hatları vapuru, şehrin her tarafından İETT otobüsleriyle kolayca ulaşılabilir.

(Öznur KAYMAK'ın haberi)

20 Mayıs 2005

İstanbul’da alışveriş bir álem

Bugün açılan bir fotoğraf sergisinin başlığı bu: İstanbul’da Alışveriş Bir Álem. İstanbul Ticaret Üniversitesi Fotoğraf Kulübü üyelerinin, bir buçuk yıllık çalışmasının ürünü. Kendilerine alışverişi konu edinmelerinin sebebi de ortada. Onlar Ticaret Üniversitesi’nde okuyor.

Aylarca İstanbul’da alışveriş yapılan her yeri gezmişler. Semt pazarları, Yenicami önündeki işportacılar, balık hali, nesli tükenmekte olan camekanlı esansçılar, şık alışveriş merkezleri, ikinci el oto pazarları, hayvan pazarları... Her yere girilip çıkılmış, binlerce kare fotoğraf çekilmiş. Ama Menkul Kıymetler Borsası ile limanları fotoğraflamak mümkün olmamış, izin alamamışlar.

Sonunda elde edilen binlerce kareyi önlerine koyup, aralarından bir hikayesi olduğuna inandıkları 50 tanesini seçmişler. Şimdi, dokuz fotoğrafçıya ait bu 50 kare, üniversitenin Eminönü binasının giriş fuayesinde sergileniyor. Hani şu eski Ticaret Odası binası var ya, orası işte. Bu akşamki açılış töreninden sonra 25 Mayıs’a kadar gezilebilir. Sonra fotoğraflar üniversitenin Üsküdar Fıstıkağacı’ndaki binasına taşınacak. Orada da 10 Haziran’a kadar görmek mümkün.

İnsan tüm fotoğrafları yanyana görünce gerçekten de ‘İstanbul’da alışveriş bir álem’ diyor. Melih Ekinci’nin Tahtakale’de portakal suyu satan seyyar satıcı fotoğrafına dikkat.

KAYNAK: HÜRRİYET
http://www.hurriyetim.com.tr/yazarlar/yazar/0,,authorid~103@sid~433@nvid~579263,00.asp

04 Mayıs 2005

“AHIRKAPI’DA HIDRELLEZ 2005” HAKKINDA...

HIDRELLEZ NEDİR ?: “Doğa”nın her baharda “canlanışı”, dünyanın her yerinde yaşayan insan toplulukları tarafından, kendi kültürlerine uygun biçimlerde kutlanır. İnsanlar, kışın getirdiği karamsarlıktan kurtuldukları için sevinirken, her bahar yeniden canlanan doğaya umut bağlar, düşlerinin, dileklerinin gerçekleşmesi için -genellikle Nisan - Mayıs aylarında ve belli tarihlerde- istekte bulunmanın “tam sırası” olduğunu düşünürler. Çoğu dini bayramların da kökeninde yer alan bu inanış, Türk kültüründe en yaygın biçimini “Hıdrellez şenlikleri”nde bulmuştur. Hıdrellez’de su kenarlarında bahar yemekleri yemek, en çok istenen şeyleri yazmak ya da resimlerini yapmak ve bunları genellikle bir gül fidanının dibine koymak, ateşlerin üzerinden atlayıp olumsuzluklardan arınmak, doğa ile kurulan ilişkinin ve iletişimin simgelerindendir. Hıdrellez kısaca insan ve doğa arasındaki iletişimi, baharı ve umudu simgeleyen bir kültürel gelenektir.

“HIDRELLEZ” SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI NEDİR ?: Hıdrellez; Hızır ile İlyas sözcüklerinin birleşmesinden türemiştir. Türk kültüründe sıkıntıda bulunanların yardımına koşmalarıyla tanınan Hızır ve İlyas peygamberlerin 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece “buluştukları”, “dilekleri gerçekleştirdikleri”ne inanılır. Bu inanış, zaman içinde çeşitli kutlama biçimleriyle “Hıdrellez” denen şenliklere dönüşmüştür.

“AHIRKAPI’DA HIDRELLEZ” NEDİR ?: Büyük kentlerde yaşayan insanlar, kentin eski özelliklerini yitirmesinden dolayı bir çok kültürel geleneğe uyamaz olmuşlardır. Hıdrellez de bunlardan biridir. “Ahırkapı’da Hıdrellez”, İstanbullu’ların her baharda tek başlarına yapamayacağı bir şenliği, tarihi yarımadanın tam da ortasında, denize yakın Ahırkapı Sokak’ta topluca yapmalarına olanak tanıyan, kültürel geleneklerin de unutulmamasını sağlayan bir sivil etkinliktir. Bu etkinlikte Hıdrellez geleneğinin tüm temaları yer alır. “Bahar yiyecekleri” sokaktaki tezgahlarda bulunur. “Eğlence” semtin kendine has ve günümüzde artık o kadar da bulunamayan “en eski İstanbullu”ları olan gruplar tarafından “müzik” ve “oyun”larla sağlanır. “Dilekler”, kağıtlara yazılıp yine Türk kutlama kültüründe önemli yeri olan ve “dilek ağacı”nı simgeleyen “Nahıl”lara ve çevresindeki gül fidanlarına asılır. Son olarak Hıdrellez’in “olmazsa olmaz” ögelerinden olan “ateşten atlama” da gece yarısı yakılan ateşlerle gerçekleştirilir.

TARİHÇESİ ?: Ahırkapı Sokak’ta ilk Hıdrellez 1997 yılında Armada Bahçe’de yapılmış, daha sonraki yıllarda semtte bulunan diğer oteller ve kuruluşların katılımıyla genişlemiştir. Genişleme hem sunulanların nicelik ve niteliğinin, hem de ziyaretçilerin sayısının -on bin kişiyi geçerek- artması biçiminde sürmektedir.

YERİ ?: -Şimdilik- Ahırkapı Sokak ve civar sokaklar...

NEDEN YAPILIYOR?: Amaç insanların hurafelere inanmasını, olmayacak düşlere kapılmasını teşvik etmek ya da dinsel veya kültürel telkinde bulunmak asla değildir. Bu etkinlik kent yaşamında bir geleneğin canlı tutulması, kıştan bunalan insanların rahatlayıp eğlenmesi ve umutlarını tazelemesi için yapılmaktadır. Bir yan amaç da “tarihi yarımada”nın İstanbullu’lar tarafından tanınması ve sevilmesini sağlamaktır. İstanbul’da yaşayıp da hayatında bir kere olsun bu semte uğramamış olanlar, bir kere Hıdrellez’e gelince “neleri kaçırdıklarını” daha iyi anlamakta ve sonra tekrar gelmektedirler. Bu da tıpkı “Eminönü Yürüyüş Yolları” projesi -http://eminonuplatformu.org/yuruyusyollari - gibi, tarihi yarımadadaki kültür mirasının korunabilmesi için önemli bir husustur. Çünkü bir şeyin “değerini bilmek” önce “tanımak” ve “sevmek”, sonra sonra da “sevdiği için korumak”la mümkün olup, “aklın bilmediğine yürek üzülemez”!

KİMLER DÜZENLİYOR?: “Ahırkapı’da Hıdrellez” “Eminönü Sivil Girişimi” ve Eminönü Belediyesi tarafından düzenlenmektedir. Etkinlik, İstanbul Valiliği ve İstanbul İl Kültür Müdürlüğü tarafından önemli ölçüde desteklenmektedir. “Eminönü Sivil Girişimi” ise Eminönü Platformu’nun (http://eminonuplatformu.org) bir alt çalışma grubudur. Grubun sözcüleri içinde; Hamra Babüroğlu, Faruk Boyacı, Abdullah Demir, Müberra Eresin, Timuçin Tecmen, Kasım Zoto bulunmaktadır. “Hıdrellez 2005”in bir de Koordinatör’ü vardır: Yavuz Dilmen.

KİMLER KATILIYOR?: Başta Ahırkapı Sokak ve civar sokaklardaki olmak üzere Eminönü İlçesinde çalışan oteller, lokantalar, turizm ve kültür kuruluşları, ürettikleri ürün ve hizmetleri karşılıksız olarak sunmaktadırlar. Bunun dışında etkinliği düzenlemek için gereken –ışıklandırma, konserler için sahne kurulması, ses ve ışık düzenlemeleri, pankartlar, basılı malzeme, sanatçıların ücretleri, altyapı, v.b.-harcamalar Eminönü Sivil Girişimi tarafından karşılanmaktadır.

BU İŞTEN KİM NE KAZANIYOR?: Hıdrellez etkinliğinde sunulan yiyecek ve içecekler makul ücretlerle fiş karşılığı satılmaktadır. Bu biçimde biriken para etkinliğin altyapısı için harcanan paranın sadece bir kısmını karşılamaya yaramakta, bu etkinlikten hiçbir kuruluş bilinen anlamda “kâr” etmemektedir. Ancak yine de işi “bu zahmete girilmeye değer” kılacak bazı “kâr”lar sözkonusudur. Onları da şöyle sıralamak mümkündür:

* Ahırkapı semti ve Eminönü ilçesi; gerek kalabalık sayıdaki izleyici kitlesi,
gerekse basının büyük ilgisi sayesinde tüm Türkiye tarafından “duyulmakta”,
“bilinmekte”dir. Bu da yukarıda bahsedilen “ilçenin değerinin bilinmesi ve ona
sahip çıkılması” yolunda önemli adımlardandır. İzleyiciler içindeki yabancı
gezginler ve dış basın aracılığıyla etkinlik zaman zaman yurt dışında da konu
olmaktadır.

* Etkinliğe katılan kuruluşlar ve sanatçılar bir taraftan da kendilerini tanıtmaktadırlar. Bu da onların daha sonradan “talep görmelerine” yardımcı olmaktadır.

* Hıdrellez’e gelenler de hem eğlenmekte, hem de toplu etkinliğin bir parçası olarak bu demokratik “Şölen”den ve tarihi yarımadadan tad almaktadırlar.

“HIDRELLEZ 2005” HAKKINDA AYRINTILI BİLGİ NEREDE?: Bu yıl ilk kez Hıdrellez için -İngilizce ve Fransızca özetli- özel bir web sitesi yapılmıştır. Sitede daha önceki yıllara ait etkinliklerin görüntüleri, 2004’te yapılanın filmleri ve diğer bilgiler ayrıntılı olarak yer almıştır. İstanbul’da uzakta olanların dileklerini yollamaları ve isteyenlerin dostlarını etkinlikten anında haberdar edebilecekleri bir e-davetiye de çevrimiçi (“online”) olarak sitede mevcuttur. www.hidrellez.org adresindeki siteyi ziyaret edip, görüş ve önerilerde bulunmak da mümkündür.

02 Mayıs 2005

"TARİHİ YARIMADA ve DEPREM RİSKİ"

Sayın Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, "Tarihi yarimadada deprem riski konusu ile ilgili yapmış olduğum bir sunuyu ekte gönderiyorum" diyerek, sağ panelde Tarihi Yarımada Kaynakları" listesinin başına yerleştirdiğimiz bir sunum yollamış. Sayın Eyidoğan'a teşekkür ederken, bu çalışmaya yetkililerin "alıcı gözle" bakmasını diliyoruz...
"HIDRELLEZ 2005" KAPIDA!
5 Mayıs 2005 Perşembe akşamı, Ahırkapı'da buluşuyoruz!

Tüm ayrıntılar "Hıdrellez 2005" web sitesinde...

24 Nisan 2005

Eminönü Yürüyüş Yolları Projesi

Eminönü Yürüyüş Yolları Projesi'ne web sitemizin bir alt başlığı olarak


http://www.eminonuplatformu.org/yuruyusyollari


adresinden ulaşabilirsiniz... Yürüyüş Yolları web sayfalarını hazırlayan Sayın Sevil Albayrak'a içten teşekkürlerimizle...

14 Nisan 2005

DİKKAT!
''YÜRÜYÜŞ GÜZERGAHLARI BROŞÜRÜ”NE BİR AN ÖNCE ADINIZI YAZDIRIN!

Eminönü sivil toplum kuruluşları tarafından, İstanbullu’ların ve İstanbulseverlerin tarihi yarımadayı tanıması, bilmesi ve benimsemesi amacıyla geliştirdiği

''YÜRÜYÜŞ GÜZERGAHLARI''

projesi uygulama aşamasına gelmiştir.

Eminönü’nün iyice tanınması, hem tarihi mirasın daha iyi algılanması ve daha geniş kitlelere mal olmasına, hem de ilçemizin oluşturduğu katma değerin bir cinsi olan “turizmde yerli katılım”ın önemine dikkat çekilmesine yolaçacaktır. Eminönü’nün iyice tanınması, ayrıca ilçemizin bu güne kadar ihmal edilmişliğinin giderilmesine de çözüm olmaktadır.

''YÜRÜYÜŞ GÜZERGAHLARI'' Projesi iki ana ögeden oluşmaktadır.

Birincisi, güzergahların belirlenebilmesi için sokak ve işaretleme levhalarının hazırlanması ile montajıdır. Bu iş, Eminönü Belediyesi tarafından yerine getirilmektedir.

İkincisi, ilk dört güzergahın, Murat Belge ve Can Belge'nin kaleminden anlatıldığı ve bir harita ile görselleştirildiği “Broşür”dür. Bu broşür sivillerin -yani hepimizin- finansmanı ile gerçekleştirilmektedir.

Broşür konusuna yapılacak katkı “650.- YTL” beher katılım bedeli olarak kararlaştırılmıştır. İlk kaba maliyet belirlemelerine göre, yine ilk beş bin adedinin 6500.- YTL, ancak on bin adedinin ise 9 ila 10 bin YTL arasında olacağı tahmin edilmektedir. Son çalışmalar ile beş bin adedin basılması gerçekleştirileceği anlaşılmaktadır.

Yeni katılımlardan sonra, daha yüksek sayıda broşür basılması sağlanacaktır. Tasarım ve içerik aşaması bitirilmiş, baskı aşamasına gelinmiş olan bu ilk Broşür’de katkıda bulunan kuruluşların unvanları, eşit boyutta yazılarak yer alacaktır.

Böylesine önemli bir Proje’nin bir anlamda ilk kalıcı belgesi olacak olan BROŞÜR’de adınızın eksik olmaması için acilen Tacettin Öner (0212 455 44 80) ile iletişime geçiniz. Saygıyla.

YÜRÜYÜŞ YOLLARI DÜZENLEME KOMİTESİ'Nİ TEMSİLEN
Abdullah DEMİR- Kasım ZOTO



(Eminönü'nde farklı bir gezi tavsiyesi ! SABAH gazetesi yazarı Ayşe Özyılmazel'den:)

Gel gel Tahtakale'ye geeel!

Gezdim, gördüm, yazdım. Ne alırsan 1 milyon, baharat kokulu, lokum sergisi kıvamındaki, kilimden, dansöz kılıklarından geçilmeyen, satıcı abilerin çığırdığı, "Hello canım" selamlamalı, beyaz saçlı turist teyzelerin cirit attığı, 'aval aval bakınma aman çantanı kolla' mekânı Mısır Çarşısı... Hoop Tahtakale de tam arkası, dedim, sanırım tam bahar sarhoşluğuna girdim. Vurdum Eminönü yollarına...

Şimdi ben hep bu civarlara gruplar kurarak teşrif etmiş bir kişiyim. Misal çocukken babama takılırdım, en iyi alışveriş mekânlarını o bilir, ara sokaklarda beni gezdirir, elbise askısından, tane karabiberine, Türk kahvesine torbalara doldurur gelirdik. Sonra kankam Ayben, Kadıköylü kadınların yüzde sekseni gibi incik boncuk işine bulaştı. İşin sırrı Marputçular Çarşısı'ndaydı. Boncukları, demirleri, misinaları topladın mı, eve gel zevkine göre peş peşe diz. A-ha sana takı. Biz de takıldık kankanın peşine haldır haldır Marputçular'a dadandık tabii. Geçen sene de Hıncalım işin mutfak aletleri kısmını gösterdi. Beni Tahtakale'deki Nüans'a götürdü. Hani Laila, Maila kafeler, restoranlar herkesler oradan alıyormuş mutfak gereçlerini. Velhasıl bu sefer tek başınayım. Daldım Mısır Çarşısı'na. Baharat bakındım, yaya trafiğine takıldım, bir de nazar boncuklu bilezik edindim (tabii ki 1 milyon). Bu bilezikler o kadar ortalıkta ki, kesin yürüten oluyordur, diye düşündüm. Satıcı "Yok abla, Tahtakaleli malını çaldırmaz, yoksa Tahtakaleli olmaz" dedi. Eyvallah! Vardım Tahtakale'ye. Öncelikle buradan tüm Tahtakale esnafına sesleniyorum 'Ben abla değilim yaa!' Koskoca beyaz saçlı, evli barklı adamlar bana 'Buyur abla', ' Üç çorap 1 milyon abla', 'Hello abla' demiyorlar mı... Tövbe tövbeee, kırılıyoruz pardon yani. Bu arada hanımlar dikkat! Tahtakale dolaylarında 'Kız hepsi senin mi?', 'Yakalarsam muck muck', 'Ooff of' tipi laf atma devri kapanmıştır. Yeni olayları 'maşallah!' Valla ya! Bir de "Marmara yanıyor Marmaraaa'. Bir abi sizi beğendi mi, diğerlerine anons ediyor; "Dikkat dikkat! Maşallah geliyor..." İşi ileri götürenler "0536..." şeklinde cep numaralarını haykırıyor. Mutfak aletlerinde sarma makinesi moda ve her köşe başında. "Abi bu ne işe yarıyor?", "Ablam çeşit çeşit sarar ablam. Parmak kalınlığında köfte sarar, sigara böreği sarar, dolma sarar. 3 milyon ablam kompile..." Eh Nuri Toplar'dan Türk kahvesi çektirmezsem gözüm açık giderim. Gerçi ne bakır cezve, ne Türk kahvesi makinesi beni kesmiyor. Olmuyor olmuyor, benim kahvem köpüklenmiyor ya neyse (Hıncalım'a sevgiler). Kolkola vermiş ablalar; "Marputçular Çarşısı nerde, boncuk alacaaaz?" Tarkan'dan iyi olmasın gazete kağıdı içinden çıt çıt ayçekirdeği çitleyen erkekler. Hatta sonra da yere tükürenler. "Hello bayan", "Sorry canım" tadında cümleler. Hava-i fişeğin gelmesinin afişlerle ilan edildiği bir yer Tahtakale. Sütlü mısır da çıkmış (eh o da 1 milyon). Finalde de Rüstem Paşa Camii'nin yanındaki Kahve Dünyası'nda sütlü kahvenizi hüplettiniz mi, tamamsınız derim.

13 Nisan 2005

Haber Bülteni


KONU: BAHARLA BİRLİKTE İSTANBUL GENÇLİĞİ SULTANAHMET AKŞAMLARINI AÇIYOR: SULTANAHMET’TE ÜCRETSİZ AÇIK HAVA KONSERLERİ

İstanbul gençliği, baharı Sultanahmet’te düzenlenen ücretsiz açıkhava konserleriyle karşılıyor. 15 ve 16 Nisan 2005, Cuma ve Cumartesi Ayasofya Müzesi’nin önünde “rock” grupları buluşuyor. Sultanhamet’te kurulacak podyumda performans gösterecek olan, çoğunluğu Galatasaray ve Bilgi Üniversitelerinden seçkin müzik grupları, gençliği Sultanahmet’e davet ediyor.

Uygulanacak program akışı şöyle:

15 Nisan 2005, Cuma

19.00-20.00 UZUNYOL Grubu (Yabancı ve Türkçe pop)
20.00-21.00 MONOFONİKS Grubu (Jazz)
21.00-23.00 RICKY FORD Grubu (Jazz)

(Bu gruplar Bilgi Üniversitesi gruplarıdır)

16 Nisan 2005, Cumartesi

19.00-19.45 ON CUE TRIO (Jazz)
19.45-20.15 BLUE BABAFIGO (Yabancı Rock)
20.15- 21.00 GRUP SAHIRE (Türkçe Pop)
21.00- 21.30 AKIBET (Yabancı ve Türkçe Rock)
21.30–23.30 KARPUZ Grubu (Yabancı Rock & Blues & Rock’n Roll )

(İlk 4 grup, Galatasaray Üniversitesi gruplarıdır.)


07 Nisan 2005

PLATFORM'DAN HABERLER...

YÜRÜYÜŞ YOLLARI PROJESİ HIZLA İLERLİYOR!

Tarihi Yarımada- Eminönü'ndeki doğal, kültürel ve tarihi zenginliklerin, önce kendi vatandaşlarımız tarafından bilinmesi, sevilmesi ve böylece korunması amacıyla hazırlanan Yürüyüş Yolları projesi hızla ilerliyor. Açılışı "Turizm Haftası"na yetiştirilmeye çalışılan Proje, Murat Belge'nin danışmanlığında seçilen -şimdilik- 5-7 güzergahın yürüyerek gezilmesi ve görülmesi için gerekli altyapı hazırlıkları ve bu konunun iyice duyurulması biçiminde yapılan çalışmaları içeriyor. Çok yakında ayrıntılı bilgi ve projenin kendine has web sayfası da burada olacak...

HIDRELLEZ 2005 HAZIRLIKLARI SÜRÜYOR!

Her yıl gittikçe daha çok büyüyen ve gerek ilçe sakinleri, gerek İstanbullu'ların ve yabancı gezginlerin ilgi ve sempatisini kazanan Ahırkapı'da Hıdrellez şenlikleri bu yıl da yapılacak. Bu yılın çalışmalarının koordinasyonunu deneyimli turizmci Yavuz Dilmen üstlendi. Yavuz Dilmen ile iletişim kurmak isteyenler için e-postası şöyle: info (at) hidrellez.org veya yavuz.dilmen (at) web.de. (Yazarken "at" yerine @ işareti koyuyorsunuz. Burada web sitelerini tarayarak otomatik olarak SPAM posta gondermek için adres toplayıcılara malzeme vermemek için böyle yazmak zorunda kalıyoruz). Bu arada ilk posta adresinin uzantısından da anlaşılacağı gibi, HIDRELLEZ.ORG başlıklı bir alan adı satın alındı ve bu adreste yakında yayına gececek bir Hıdrellez web sitesi için çalışmaya başlandı...

SİYAD- EMİNÖNÜ BELEDİYE BAŞKANI TOPLANTISI

Konu: Genel olarak bilgilenme, sorular-yanıtlar
Saat: 16.00
Yer: ERBOY Otel Toplantı Salonu
Tarih: Bugün (7 Nisan 2005)

"ÜÇ KANDİLDE TASAVVUF MÜZİĞİ DİNLETİSİ"

20 Nisan 2005, Çarşamba günü, regaip kandilinde Hocapaşa Camii önünde, 17.00-19.00 saatleri arasında "Üç Kandilde Tasavvuf Müziği" başlıklı bir dinleti düzenlendi. Gelecek müzikten başka konuklara kandil simidi ile Osmanlı şırası da ikram edilecek.